Dağcılık tarihini eğer sadece spor olarak görmezsek 1492 yılında kadar götürebiliriz. Antonie de Ville isimli bir dağcı, Fransa kralı VIII Charlese’in emri üzerine organize ettiği bir ekiple birlikte sarp kayalıklarla çevrili Aiguille doruğuna (2086 metre) çıkmayı başardı. Bu tırmanış Alpinizm tarihinde kayda geçen ilk tırmanıştır. Ancak bir Alpinst anlayıştan öteye bir fetih amacı taşıdığı için dağcılar tarafından mesafeli yaklaşılan bir tırmanıştır.
Bu yüzden dağcılığın tarihi 1786 yılında Mont Blanc tırmanışıyla başlar. Alplerin en yüksek zirvesi olan Mont Blanc, epey bir uğraşıdan sonra 1786 yılında İki Fransız dağcı Michel Pacard ve Jacgues Balmat tarafından tırmanıldı. Bu tırmanış aslında bir başlangıçtı. Bu tırmanıştan sonra Alplerdeki diğer çıkılmamış zirvelerin tırmanışları için çabalar artmaya başladı. Alplerde gelişen dağcılık Alplerde tohum vermeye başlamış ve 1700’lerin sonlarından itibaren bir çok önemli zirve teker teker çıkılmaya başlanmıştır.
-Avusturya sınırları içinde bulunan 3798 metre rakımlı Grossglockner zirvesine 28 Temmuz 1800 yılında tırmanılmıştır.
-Almanya sınırları içinde bulunan 3905 metre rakımlı Ortler zirvesine 1804 yılında tırmanılmıştır.
-İsviçre sınırları içinde yer alan 4158 metre rakımlı Jungfrau zirvesine 3 Ağustos 1811 yılında tırmanılmıştır.
-İsviçre sınırları içinde yer alan 4274 metre rakımlı finsteraarhorn zirvesine 1812 yılında tırmanılmıştır.
-İtalya – İsviçre sınırında yer alan 4164 metre rakımlı Breithorn zirvesine ise 1813 yılında tırmanılmıştır.
Dağlar dağcıları çektikçe yeni tırmanışlar kaçınılmaz olmuş ve 19. yüzyılın ortalarından itibaren Alplerin en yüksek ve zorlu zirveleri çıkılmaya başlanmıştır. Bu tırmanış çabalarında sadece çıkanların isimler anılırken her bir zirveyi çıkmaya çalışırken ölen yüzlerce dağcının isimlerini de unutmamak gerekir. Dağcılık, tırmanışları gerçekleştirenlerden çok bu tırmanışları yapmaya çalışırken yaşamlarını kaybeden dağcıların omuzları üzerine yükselmiştir. Bu dönemin en trajik tırmanışlarından biri 1865 yılında İsviçre sınırları içinde yer alan 4478 metre rakımlı Matterhorn zirvesinin ilk çıkışıdır. Edward Whymper liderliğinde zirveye çıkan 6 kişilik grup ilk çıkışı yapmayı başarmış, ancak dönüş sırasında ipin kopması sonucunda 4 kişi uçuruma düşerek yaşamını kaybetmiştir. Bu kaza aynı zamanda dağcılık ekipmanlarının da sorgulanmasına neden olan ilk kazadır.
Yaşanan kazalar ilk tırmanışları engellememiş ve Fransa sınırları içinde yer alan Ecrins masifinin en yüksek ikinci doruğu olan 3983 metre rakımlı La Meije, Baron Castelneu tarafından tırmanılarak Alplerin tüm büyük zirvelerinin tırmanışları tamamlanmıştır.
Dağlara ilk tırmananlar bellerine ip bağlayarak birçok tırmanış gerçekleştirdiler. Bu teknik ani düşmelerde belin kırılmasına neden oluyordu. Yüzlerce dağcı bu nedenle ya yaşamını kaybetti ya da sakat kaldı. Zaman içinde Önce ipten kemerler yaparak kalçadan geçirip belin riski azalmaya başladı. Daha sonra emniyet kemeri geliştirildi. Emniyet kemerinin kullanılmaya başlaması ile dağcılar yaptıkları kazalarda daha az hasar görmeye başladılar. Her bir malzemenin ortaya çıkmasından önce ne yazık ki yüzlerce kişi yaşamını kaybetti. Daha sonra ipler ve diğer teknik malzemeler geliştirilerek dağcılık her geçen gün daha da güvenli bir hale gelmiştir.
Sikkenin icadından önce dağcılar çatlaklara iri çakıl taşları sıkıştırarak iplerini onların arkasından geçiriyor sonra tekrar kendilerine bağlıyorlardı. Bu işlem sırasında düşme riski çok fazlaydı ama en azından güvenlik sağlıyordu. Sikke ile birlikte bu problem de ortadan kalkmıştı. Sikke olmadan önce denenip çıkılamayan zirveler sikke kullanılmaya başladıktan sonra kolayca çıkılmaya başlandı.
Schmid kardeşler 1931 yılında Matterhorn’un kuzey duvarını tırmanmayı başardılar. Yeni teknik malzemeler dağcıları efsane dağ olan 3970 metre rakımlı Eiger dağının kuzey duvarına kilitledi. Bu rota yıllarca birçok deneyimli dağcıya geçit vermedi. Birçoğunun ölümüne neden oldu. Öyle ki Eiger’in kuzey duvarına tırmanmaya çalışıp da sağ salim geri dönmeyi başaranlar bile parmakla gösteriliyordu. En sonunda 1938 yılında Fritz Kasparek, Anderl Heckmair, Heinrich Harrer ve Ludwig Vörg bu efsanevi dağın kuzey yüzünü tırmanmayı başardılar. Son çıkış ise İtalyan dağcı Riccardo Cassini, 1938 yılında Mont Blanc masifi içindeki 4208 metrelik Grandes Jorasses doruğu kuzey duvarının en zor rotası olan Walker Spur rotasını tırmandı. Ricardo Cassini alpinizmi yaşamları uğruna geliştiren bir kuşağın son temsilcisi olarak günümüze kadar ulaşmış ve deneyimlerini günümüz dağcılarına da aktarmıştır. Bu yaşayan efsane 2006 yılında yaşama veda ettiğinde tam 100 yaşındaydı. Dağçılık geliştikçe Himalayalara sık sık keşif tırmanışları yapılmaya başlandı. Bu keşif seferlerinden birinde Fransızlar Himalayaların önemli zirvelerinden biri olan 8091 metrelik Annapurna I zirvesine çıkarak ilk sekiz binlik tırmanışı da gerçekleştirmiş oldular.
Dünyanın damı denen 8848 metrelik Everest zirvesine, 1953 yılında İngiliz dağcı Edmund Hilary ile ona rehberlik yapan Tenzig Norgay tırmanmayı başardı. Ardından 1953 yılında Nanga Parbat (8126 m)Almanlar tarafından, 1954 yılında sekiz binlik dağların en zorlu zirvesi olan K2 (8681 m) İtalyanlar tarafından, 1955 yılında Lhotse (8516 m) İsviçreliler tarafından, 1955 yılında Makalu (8463 m) Fransızlar tarafından tırmanıldı.
Dünyadaki 14 adet sekiz binlik zirveyi ilk tırmanan kişi ise Tirol’de yetişmiş çok iyi bir Alpinist olan Avusturyalı dağcı Reinhold Messner’dir. Messner partneri Peter Habbler ile birlikte 800 metreyi oksijen kullanmadan aşarak Evereste tırmanmayı da başarmıştır.
Himalayaların keşfi 1950 yılında başlamış ve 1964 yılında sona ermiştir. Alp dağcıları 14 yıl gibi kısa sürede Himalayaların tüm sekiz binlik zirvelerini keşfetmeyi başarmışlardır.
Türk dağcılar da 1990 yılından itibaren Himalayalar’da görünmüş ve Nasuh Mahruki, Uğur Uluocak, Tunç Fındık ve Serhan Poçan gibi dağcılar Türk yüksek irtifa dağcılığını birkaç adım ileri götürmüşlerdir.
Dağçılık tarihinde zamanla kış tırmanışları da denenmeye başlanmıştır. Kış tırmanışları yapılan 11 adet zirvenin çıkışlarında Polonyalıların baskın olduğu görülmektedir. Başta Jerzy Kukuczka olmak üzere Polonyalı dağcılar 1980-1987 yılları arasında birçok sekiz binlik zirveyi çıkarak inanılmaz bir başarı öyküsü yazmışlardır. Polonyalı dağcı Jerzy Kukuczka’nın en büyük özelliği çok az parayla çok önemli tırmanışlar yapmış olmasıydı. İnanılmaz bir hıza sahip olan Kakuczka dünyanın gelmiş geçmiş en iyi dağcılarından biri olarak kabul edilir. Kakuczka sekiz yıl içinde dünyanın en yüksek 14 adet sekiz binlik dağının tamamına en kısa zamanda tırmanmayı başarmıştır. Parasızlık bu efsanevi dağcının yaşamına da mal oldu. Katmandu’da bir pazardan aldığı 2. el 6 mm kalınlığındaki iple Himalayaların henüz çıkılmamış duvarlarından biri olan Lhotse güney yüzünün ilk tırmanışını yapmaya çalıştı. Ancak ne yazık ki ancak 8000 metreye kadar çıkabildi ve ipinin kopması sonucunda düşerek yaşamını kaybetti.