Dağcı, milyonlarca yıldır orada duran bir dağın zirvesinde olduğu için mutlu olur. Dağ onun için yaşayan bir organizmadır. Olay basit bir şekilde fiziksel efor sarfederek bir dağın zirvesine tırmanmak değildir. Dağcı zihinsel ve ruhsal bir tatmin de yaşar dağdayken. Bu tatmin dağın zirvesinde olduğu için değil, dağda olduğu içindir. Dağcı asla doğayla mücadele etmez, edemez. Tam tersine doğanın izin verdiği ölçüde dağda olabileceğini ve tırmanış yapabileceğini bilir. Dağlara tırmanmak isteyenler doğanın kendilerine çok da cömert davranmayacağını da bilmek zorundadırlar. Bu nedenle vahşi doğayı önemsemek ve ona saygı duymak; dağdan, dağlardan keyif almanın hatta dağlarda hayatta kalmanın önemli, şartlarından biridir.
Özet olarak dağcı kendisiyle mücadele eder ve doğaya büyük bir saygı duyar. Dağcılar çok özel bir spor yaptıklarını ve bu sporu yaptıkları için ayrıcalıklı bir yerde olduklarını asla unutmamalıdırlar. İnsanlar sabahın bu saatlerinde henüz yataklarında uykularının en güzel zamanlarını yaşarken dağcılar çok yükseklerde zorlu bir tırmanışın hazırlıklarını yapmaya başlarlar. Dünyada kaç kişi sabahın çok erken saatlerinde tipi veya fırtına altında, küçücük bir çadırın içinde ve küçük bir ocakta sabah kahvaltısını hazırlamaya çalışır? İşte dağcıları ve dağcılık sporunu özel yapan da budur.
Dağcılığın Tanımı ve Alpinizm
İlk kez 19.Yüzyılda Avrupa’da Alp dağlarında yapılmaya başlanan Dağcılık sporu: farklı zorluklardaki dağlara, farklı tırmanış teknikleri uygulanarak yazın ve kışın yapılan bir spor dalıdır. Dağcılık Alplerde başladığı için Alpinizm olarak da anılmaktadır. Ancak zaman içinde kar, buz ve kaya geçişlerini geleneksel yöntemlerle geçerek, gerektiğinde dağcılık teknik malzemelerini de kullanarak yapılan dağ tırmanışlarına Alpinizm
olarak kabul edilmiştir.
Alpinizm günümüzde çok hafif malzeme ve yiyecekle geleneksel çıkış tekniklerini uygulayarak Alpler gibi orta yüksek ve Himalayalar gibi çok yüksek dağlara seri çıkışlara verilen isimdir. Alpinist stil tırmanışlar aynı zamanda
özellikle çok zamanı ve parası olmayan dağcıların Himalayalar’da uyguladıkları bir stildir. Alplerde oldukça
başarılı olan bu sitil ne yazık ki Himalayalar’ın en tehlikeli tırmanış stilidir. “Kısa bir sürede tırman ve in” cümlesi aslında tam da Alpinizmi çağrıştır. Ancak Himalaya dağlarının çok yüksek oluşu, dağcıların ortama uyum sağlamaları için yavaş tırmanmalarını zorunlu kılar. Oysa Alpinizm geleneksel yöntemler kullanarak ve hızlı hareket edilerek yapılan bir tırmanıştır. Bu tırmanış sitili bu nedenle yüksek dağlarda bazen ciddi kazalara yol açmaktadır.
Alpler dağcılığın geliştiği en önemli bir dağ silsilesidir aynı zamanda.
Günümüzden binlerce yıl önce bile insanlar dağlara tırmanmışlardır. Örneğin 1991 yılında Avusturya-İtalya sınırlarında bir buzul çatlağında bulunan ve 5300 yıl önce yaşadığı tahmin edilen Buzul adamı Ötzi, Alplerin buzullarla kaplı yüksek kesimlerine rahatlıkla çıkabilmiştir. Dağlar birçok dinde kutsal kabul edildiği için rahipler dağların yüksek kesimlerinde bazen de zirvelerinde ayinler yapıp günlerce yükseklerde konaklayabiliyorlardı. Türkiye’de Uludağ ve Erciyes yıllarca en yüksek noktalarında rahipleri barındırmıştır.