iyimi boyle bilgi sitesi

Foça Karataş Efsanesi

İlginç Bilgiler 11 Ekim 2015
Foça Karataş Efsanesi

Foça ile ilgili bir efsane dolanır dillerde, yaklaşık 150 yıl önce Küçükdeniz’de Panayot adında bir balıkçı ve eşi Eleni yaşarmış. Panayot ailesinin çocukları yokmuş ama buna rağmen mutlu mesut yaşıyorlarmış. Balıkçılık ile geçinen ailede Panayot her sabah küçük teknesiyle birlikte erkenden balığa çıkarmış. Akşama kadar yakaladığı tüm balıkları sattıktan sonra soluğu balıkçı kahvesinde alırmış. Burada bir duble erik rakısı içmeyi ihmal etmezmiş. Pazar günleri eşi Eleni ile birlikte küçük kiliseye giderek dualarını yaparlarmış.

Büyükdeniz’de de Hüseyin adında bir balıkçı ve eşi Hatice varmış. Hüseyin dinine son derece bağlı bir insanmış. Bir müslüman olarak Cuma namazlarını hiç kaçırmazmış. Cuma günleri kale içindeki mescide giderek namazını kılarmış. O da aynı Panayot gibi her gün balığa çıkarmış. Akşam olup balıktan döndüğünde o da soluğu balıkçı kahvesinde alırmış. Kötü havalarda balığa çıkamadığı zamanlarda ağlarını tamir edermiş, eşiyle birlikte en büyük hayalleri ise yuvalarını şenlendirecek bir çocukmuş.

foca karatas efsanesiPanayot ve Hüseyin birbirlerini şahsen tanıyan ama ailece birbirlerine gelip gidecek kadar samimiyetleri olmayan iki balıkçıdır. Bir gün Orak Adası civarlarında balık avlarken birbirlerine “Rastgele” dileklerinde bulundular. İki balıkçı o günkü kısmetlerini beklemeye başlamışlar. Akşam saatlerine doğru hava birden değişir ve fırtına kopar. Bu durum karşısında iki balıkçıda ağlarını toplayıp Foça’ya doğru hareket ederler. Fakat sert dalgalardan dolayı Panayot’un sandalı  sorun yaşar. Azgın dalgalar onu denizde sürüklemeye başlar. Bu durumu gören Hüseyin hemen arkadaşı Panayot’un yardımına koşar. Hüseyin, Panayot’un sandalını kendi sandalına bağlar ve birlikte kazasız sağ salim halde Küçükdeniz balıkçılar kahvesine giderler. Bugünden sonra iki can dost olurlar.

Aradan 7-8 ay geçtiğinde sonra Panayot, Hüseyin’e bir çocuğu olacağını anlatır. O gün akşam Hüseyin de eşine durumu anlatınca, Hatice de hamile olduğunu söyler. Özlemle bekledikleri çocukları nihayet gelmektedir. Çocukların doğumu yaklaştıkça heyecan daha da artar. Sonunda çocuklar birer gün arayla doğarlar. Panayot’un erkek çocuğu Talaşa, Hüseyin’in kız çocuğu Deniz adını alır. Talaşa ismi Rum dilinde Deniz anlamına gelmektedir. Bu tesadüften etkilenen arkadaşlar Hüseyin’in çocuğunu Migalo Talasa-Büyük Deniz, Panayot’un çocuğunu Mikro Talasa – Küçük Deniz diye çağırırlar.

Aradan yıllar geçer, çocuklar büyür. Bu iki genç arasında gizli bir aşk başlamış. Çocuklar, babaları denize çıktığı zamanlarda, şimdiki Köprübaşı denen yerde birlikte oturup sohbet ederlermiş. Bu köprübaşı denen yerde bir dere akıyormuş ve orada kara bir kaya parçası olan  “karataş” duruyormuş. 2 sevgili bu karataş üzerinde oturup evlilik hayelleri kurarlarmış.

Nihayet bir gün ailelerine birbirlerini sevdiklerini ve evlenmek istediklerini söylemişler. Bu durum karşısında Panayot ve Hüseyin çok mutlu olmuşlar ve çocuklarını nişanlamışlar.

foca-karatasTalasa, geleceğini balıkçılıkta görmediği için,  çalışıp para kazanmak için İzmir’e gider. Aradan yıllar geçmesine rağmen Talasa dönmemiştir. Karataş’ın üzerinde Talasa’nın geri dönmesini bekleyen Deniz, ümitsizlikten hasta olup  ölmüştür.

O günden sonra Talasa ve Deniz’in aşkları Foça’da uzun zaman konuşulmuş ve dilden dile anlatılmıştır. Panayot ve Hüseyin’in ortak dilekleri şuydu: “Kim ki Makro Petra-Karataş’ın üzerinden geçerek Foça’ya gelip, yeri belli olmayan bu taşa ayak basarsa, Foça’ya olan tutkuları artsın ve Foça’ya kuvvetli bir bağla bağlansınlar” demişlerdir. İşte o günden beri birçok kişi Foça’ya geldi, gitti ve gönülleri hep Foça’da kaldı. Çoğu da Foça’ya yerleşti. Bize kalırsa Foça’nın her yeri Karataş. Foça’yı görüp de sevmemek, dönüp gelmemek mümkün değil.

Yorumlar

Yazıya 1. yorum yapılmış.

mustafa berik 17 Ocak 2019

foça nın tarihsel bir hikayesi.bilinsede hatırlatmakta fayda var